BEGIN TYPING YOUR SEARCH ABOVE AND PRESS RETURN TO SEARCH. PRESS ESC TO CANCEL

İMAN DA YEMEN’LİDİR HİKMET DE!

– el-Îmânu Yemâniyyetun ve’l-Hikmetu Yemâniyyetun –
Kültürümüzdeki ve toplumsal hafızamızdaki Yemen’i – Yemen kahvesi (kahve gelir Yemen’den), Yemen türküsü (giden gelmiyor aceb nedendir?), Yemeni, Yemen illeri(nde Veysel Karânî) – gibi bazı motiflerden ibaret, çok uzaklardaki belli belisiz bir siluete, silik bir resme veya solmuş bir fotoğrafa ya da çok uzaklardan gelen belli belirsiz bir sese benzetmek çok mu yanlış olur dersiniz? Bu benzetme bazıları için abartılı görünse bile, aynı benzetmeyi bir ” Garbzede ” olan toplumumuzun kültürel/toplumsal hafızasındaki Batı ülkeleri için yapmanın mümkün olmadığını da sanırım çoğumuz kabul ve itiraf edecektir.
Gerçi yakından tanıdığımız, daha açık konuşmak gerekirse bırakın yakından veya uzaktan tanımayı, hakkında doğru dürüst bilgi sahibi olduğumuz kaç İslam ülkesi var ki? İşin doğrusu şudur ki, bilhassa Cumhuriyet döneminde uygulanan Batıcı politikalar, bu politikaların zaman zaman İslam düşmanlığı boyutlarına varacak kadar ideolojik bir bağnazlıkla sürdürülmesi, buna bağlı olarak eğitim sisteminde günümüz İslam Dünyasının her yönüyle tanıtılması gibi bir amaca yer verilmemesi, birtakım yönetici elitlerin, sermaye çevrelerinin, entelektüellerin ve Batıcı medyanın, kısacası toplumun hafızasını İslam’a ilişkin bütün kalıntı ve kirlerden arındırmak için (!) Batı’dan getirilen zemzem(!) suyuyla insanların beynini yıkama mukaddes görevini “ihlas”la kendini vakfetmiş olan ” Modernleşme/Batılılaşma” mabedinin çağdaş rahiplerinin, aynı zamanda Batı’nın dayattığı Türklüğe dayalı ulus-devlet modelini hayata geçirmek amacıyla, her hâlukârda İslam’ı çağrıştıran Araplar’a – zira Hz.Peygamber(sav) bir arap idi- karşı bir kampanya başlatmalarını ve bunu hala sürdürmelerini anlamak o kadar zor değil. Asıl zor olan, bütün bu çabalara rağmen İslami kimliğinden asla vazgeçirilemeyen, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan Müslümanları, özellikle de İslami ideal ve hassasiyetlere yoğun vurgu yapan “İslamcılar”ı, İslami entelijansiyayı anlamak! Yazarı çizeriyle, politikacısı ve akademisyeniyle, sanatçısı ve düşünürüyle, yayıncısı ve medyasıyla bu kesimlerin İslam Dünyasını tanıma konusunda durumlarının Batıcılardan pek te farklı olmamasına ne diyeceğiz?
Şimdilik bu duruma üzülmek ve kendimize acımakla yetineceğiz. Ama İslam Dünyasının karşı karşıya bulunduğu ve en medeni kabul edilen Batılı güçler tarafından gerçekleştirilen işgal, yıkım, talan ve katliamların artık bir medeniyet havzasının toptan imhasına yönelme eğilimi gösterdiği çok açık bir şekilde ve bütün dünyanın gözleri önünde apaçık bir hale gelmişken, elbette bizim üzülmek ve kendimize acımaktan öte bir şeyler yapmamız gerektiği açıktır. Hatta bu konudaki sorumluluğun bilhassa entelektüeller için “farz-ı ayn” hem de en önemli bir farz haline geldiği, yeterince açık bir hakikat, bir kazıyye-i muhkeme haline gelmiş durumdadır.
Buna rağmen İslam dünyasında gerekeni yapma konusunda harekete geçmek şöyle dursun, bilhassa yönetimlerin çoğunun ayak sürüyüp, yeni sömürgecileri memnun edecek adımlar atma konusunda sıraya girmiş olmaları, en son gelişme olan, Lübnan’ın İsrail tarafından dünyanın gözleri önünde işgali ve yıkımına karşı eksiksiz tam kadro olarak toplanmayı bile becer(e)memeleri, artık İslam dünyasında “yönetilenlerin” kendi geleceklerini belirleme konusunda inisiyatifi ele almak zorunda olduğunu ve bunun ciddi ve acil bir sorumluluk haline-çoktan- geldiğini göstermektedir. Zira İslam dünyasındaki yönetimlerin ve bu yönetimlere bağlı “İslam Konferansı”, “Arap Birliği”, “Körfez Ülkeleri İşbirliği” gibi teşkilatların; Filistin, Cezayir, Bosna-Hersek, Çeçenistan, Afganistan, Irak ve Lübnan’da yaşanan işgal, katliam ve yıkımlar karşısında nasıl “zavallı” ve “aciz” bir duruma düştüklerine (ama pek çok yönetimin fir’avunvâri saltanatlarından ve debdebeli, hatta çılgınca israfa dayalı hayat tarzlarından asla vazgeçmediklerine) defalarca şahit olduğumuza göre, bu yönetimlerden ve kurdukları teşkilatlardan bir şey beklemenin nafile olduğunu tekrar vurgulayarak, sormakta çok geç kaldığımız, şu mukadder ve hayati sorunun cevabını aramak için kolları sıvamaya başlayalım: O halde ne yapmalıyız?

Bu sorunun cevabının çoğumuzun düşündüğünün aksine çok basit olduğunu söylersek sakın şaşırmayın! Ancak cevabın basit olmasının çözümün de basit olduğu anlamıma gelmediğini hemen ilave edelim. Zira teorik olarak cevabın basit olması pratik olarak çözümün de kolay olduğu anlamına gelmemektedir. Bilakis çözüme ulaşmak için ciddi bir bedel ödemek gerektiği bedihidir. Ama bu bedel kesinlikle şer odaklarının bizlere ödetmeye çalıştığı sahte fatura kadar ağır olmayacaktır. İşte size sözünü ettiğim kolay ve basit teorik çözüm önerileri ve temel esasları:

1. Artık şunu iyice bilelim ki, Müslümanlık sadece bireysel/ferdî bir dindarlık meselesi değildir, bilakis ondan da fazla olarak yeryüzündeki Müslümanların birliği(Ümmet) bilinci demektir. Bu bilinç, İslam’ı namaz, abdest, oruç, hac, zekat gibi bireysel dindarlık uygulamalarına(İslam’ın şartı beştir, anlayışına ve ilmihal dindarlığına)hapseden dar(altılmış) dindarlık anlayışlarını aşmayı, öte yandan bu birliği zedeleyecek her türlü cins, ırk, renk, dil, coğrafya, kültür, mezhep-meşrep ve statü farklılığını ikinci plana itmeyi ve bunları bir zenginlik olarak kabul edip Müslümanlar arasında karşılıklı tanışma vesilesi saymayı(Biz sizi milletler(şu’ûb) ve kabileler halinde kıldık, tâ ki birbirinizi tanıyasınız,(biliniz ki)içinizde Allah katında en değerli olanınız (Allah’a karşı gelmekten) en çok sakınanızdır( 49,el-Hucurât,13), bu farklılıklara rağmen bütün Müslümanları birer “kardeş” görmeyi (Müminler kardeştirler(49,el-Hucurât,10), buna bağlı olarak ta bütün İslam coğrafyasına tek bir bütün olarak bakmayı( İşte bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, o halde bana kulluk edin(21,el-Enbiyâ,9 ) öngörür.
2. Allah’ın bu ümmete yüklediği misyon sadece İslam dünyasına yönelik değildir, bilakis bu misyonun nihai hedefi beşeriyetin tamamına yönelik bir büyük ” Yeryüzü Siyaseti”ni (Şerre karşı hayrı, bâtıla karşı hakkı, zulme karşı adaleti) yeryüzünde etkin kılmaktır. Müslümanlar da bu küresel siyasetin baş aktörleri olmakla mükelleftiler. (Siz insanlık için ( tarih sahnesine) çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder , kötülüğü ise yasaklayıp engellersiniz, Allah’a da inanırsınız (3,Âlu Imrân,110 ) ; İşte sizi böylece vasat bir ümmet yaptık ki, (yeryüzünde olan bitenler karşısında)insanlar üzerinde şahitler olasınız,Peygamber de (yaptıklarınız konusunda) sizler üzerinde şahit olsun ( 2,el-Bakara,143).Bu mükellefiyetin iman, namaz, oruç, zekat ve hac gibi mükellefiyetlerden hiçbir farkı yoktur.
3. Özelikle Roger Garaudy’nin hemen bütün eserlerinde yıllardır ısrarla vurguladığı gibi İslam bugün insanlığın ve yeryüzünün karşı karşıya bulunduğu bütün küresel tehditler karşısında yeğane kurtuluş imkanıdır.
4. Ancak ortada sadece bir “imkan”ın mevcudiyetinden söz ettiğimiz dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu imkanın gerçeğe dönüş(türül)mesi İslam dünyasının mevcut haliyle mümkün değildir, bu sebeple zihniyet, dünya görüşü, dindarlık tasavvuru, fert, toplum, siyaset ve yönetim planında köklü değişikliklere gidilmesi kaçınılmazdır. (Bu meseleye dair, İslamiyat’ın bültenlerinden birinde “Bu Müslümanlıkla buraya kadar!” başlıklı müstakil bir yazı da kaleme aldığımızı okurlarımızın bilgilerine sunarız).
5. Kısacası İslam Dünyası geleceğini – çoğu kendi çıkarları uğruna, BOP, GOP, YOP gibi projeler dahil, Batı’nın çıkarlarına da hizmet etmekte beis görmeyen, bu sebeple kendi toplumlarıyla da kavgalı olan – yönetimlere ve birtakım resmi kurum ve kuruluşlara havale etmeye, dahası bununla yetinmeye son verip, ümmet bilinci doğrultusunda inisiyatifi bizzat ele almalıdır. Bu inisiyatifin temel kavramı ise “vahdet”, yani İslam ve Müslümanların geleceği konusunda atılması gereken adımlara yön verecek “Ortak İrade”dir. Bu inisiyatifi hayata geçirip etkili hale getirmenin yolu ise günümüzde “sivillik” veya “sivil toplum/sivil inisiyatif ” adı da verilen “sessiz çoğunlukların gücü”ne başvurmaktır. Bir buçuk milyarlık İslam Dünyasında yönetici tabakaları toplasanız kabaca bir hesapla bu sayının %5-10’unu bile bulması mümkün değildir. Bu son derece küçük azınlığın yönetilenlerin, yani %90-95 “sessiz ezici çoğunluk’un geleceğini ipotek altına alması, ancak geniş kitlelerin bu yönetimleri destekleyecek kadar bilinçsiz, dağınık ve ortak amaçlar etrafında toplu hareket etme kabiliyetinden yoksun olmasıyla mümkün olmaktadır. Bu dengesizliği düzeltmek ve dengeyi geniş kitlelerin – İslam ümmetinin ezici çoğunluğunun – lehine çevirmek için, öncelikle yukarıda anlatmaya çalıştığımız bilincin geniş kitlelere yaygınlaştırılması, ardından da bu kitlelerin sivil inisiyatif içerisinde organize bir şekilde harekete geçirilmesi gerekir. İslam dünyasının sessiz çoğunluğunun kendisinin geleceğine yönelik ortak hedef ve problemler karşısında birlikte hareket etme kabiliyetini kazanabilmesi için de, öncelikle İslam ülkelerindeki Müslümanların birbirlerini yakından tanımaları gerekir. Aslında bu tanıma/tanışma gereği, stratejik/metodik olduğu kadar imani bir gerekliliktir. Zira birbirlerini tanımayan, birbirine ilgi duymayan Müslümanların, aynı amaç ve hedeflere yönelmeksizin birbirinden kopuk vaziyetteki fertlerin toplamına “Ümmet” adı verilmesinin ne kadar doğru olduğu da tartışılması gereken bir husustur. Dolayısıyla günümüzde Müslümanların bu yolda atacakları adımların başında, ümmet olmayı, ümmet haline gelmeyi Müslümanlığının olmazsa olmaz bir rüknü gibi görmek, bilinç ve pratik düzeyinde bunu gerçekleştirmeye çalışmak gelmelidir. Peki biz Müslümanlar diğer İslam Ülkelerini ne kadar tanıyoruz?

Bu soruya farklı açılardan ve geniş bir şekilde cevap vermemiz mümkün olmakla birlikte, burada Yemen’e yaptığımız ziyaret esnasındaki tecrübelerimizden hareketle, sadece Yemen örneği üzerinden bir değerlendirme yapmanın bile bize konumuzla ilgili olarak yeterli bir fikir verebileceğini düşünüyoruz.

İslam Düşüncesi ve İslami İlimler Geleneğinde Yemen

Bu başlığı gören ve okuyan bazılarımızın dudaklarında – Yemen’in İslam Düşüncesi ve İlimleri alanında ne gibi bir önemi olabileceği sorusundan kaynaklanan – hafif bir tebessüm belirirse, bunu pek de garip karşılamayacağımızı peşinen belirtelim. Çünkü hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadığımız bir İslam ülkesinin bu alanda önemli bir katkıda bulunabilecek düzeyde ilmi-fikri bir gelişme içerisinde olmasını ummak için oldukça iyimser olmak gerekir. Nitekim İslam Düşüncesi ve ilimleri alanında – bilhassa Kahire ve Beyrut’un entelektüel üretim ve yayımcılık alanında güçlü müesseselere sahip olmasından dolayı- adı daha çok duyulan Ortadoğu ülkelerine mukabil, Mağrib ülkeleri veya uzak doğudaki İslam ülkelerinin ilim ve fikir üretiminde ciddi bir katkıda bulunabileceği genellikle aklımıza pek gelmez. Tıpkı benim Aliya İzzetbegoviç’in fevkalade önemli eseri ” Doğu ve Batı Arasında İslam” ile tanışmamda olduğu gibi. Bu eseri ilk defa bir kitap fuarında yığılmış ve ucuz bir fiyatla satılırken görünce, şöyle bir bakayım dedim, ama yazarın o zaman için hiç duyulmamış biri olması, üstelik isminden Yugoslav olduğunu tahmin ettiğim birinin İslam’a dair yazacağı bir eserin kayda değer bir yanı olamayacağı önyargısıyla alıp almamakta tereddüt ettim, sonra kütüphanemde Bosna-Hersek’ten de bir eser bulunsun diyerek satın aldım. Bilahare eseri dikkatle inceleyince, aslında Çağdaş İslam Düşüncesinin en önemli mütefekkirlerinden biriyle karşı karşıya bulunduğumu şaşırarak gördüm, o günden bu yana Aliya benim en önem verdiğim İslam düşünürleri arasında ilk sıralarda yerini aldı, hala da öyledir. Ama kanaatimce ülkemiz ilim ve fikir dünyası Aliya’yı henüz keşfedebilmiş ve önemini hala idrak edebilmiş değildir.

Yemen meselesinde de sanırım durum çok farklı değildir, zira ülkemiz ilim ve fikir dünyası, özellikle de İlahiyat camiası henüz Yemen’in önemini, bırakın idrak etmeyi, keşfedebilmiş bile değildir.

Keşfedilmeyi Bekleyen Hazine: Yemen

Yemen’in tarihi, kültürel ve turistik yönden nasıl bir hazine olduğunu işin uzmanlarına bırakarak, asıl konumuz olan, İslam Düşüncesi geleneği açısından bağrında barındırdığı hazinelere kısaca bir göz atalım:
Yemen’in en önemli özelliği İslami mirasın Hz. Peygamber döneminden itibaren kesintisiz hala devam etmekte olduğu belki de en nadir ülke olmasıdır. Nitekim H.IV.yy’dan 1960’lı yıllara kadar asırlarca Ehl-i Beyt imamlarının liderliğindeki yönetimler tarafından idare edilen Yemen’de, şu anda toplumun %45’ini oluşturan Zeydîler tarafından bu gelenek hala devam ettirilmektedir. Bir yandan Mutezili geleneği bünyesinde muhafaza ederek bugüne kadar taşıması ve Sünni fıkıh mezheplerine olan yakınlığı sebebiyle sık sık beşinci mezhep olarak ta nitelendirilmesi, öte yandan akla ve Kur’an’a yaptığı vurgu ve sürekli içtihadı temel prensip kabul etmesi sebebiyle son derece önem arz eden Zeydîliği canlı bir şekilde sürdürmesi Yemen için bir meziyet olarak yeter de artar bile.

Mu’tezile günümüzde yaşıyor mu?

Bu noktada özellikle günümüzde çeşitli eğitim kurumlarında öğretilen, mezhepler tarihine dair yazılan eserlerde ve yapılan çalışmalarda da sürekli tekrar edilen” Mu’tezile’nin, asırlar öncesinde, takipçileri kalmadığı için ortadan kalktığı ve ölü mezhepler arasında yer aldığı” şeklindeki klişeleşmiş iddianın da yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulamak fevkalade önem arz etmektedir. Günümüzde Zeydîler’in geleneklerinin Mu’tezile geleneğiyle iç içe olduğunu tereddütsüz ifade etmeleri, hatta Mu’tezile geleneğine ve bugüne intikal etmiş olan mirasına sahip çıkması, dolayısıyla Mu’tezile’nin bir biçimde hala yaşayan bir mezhep olarak varlığını sürdürdüğünün ortaya çıkması, inanılmaz derecede heyecan verici bir keşif ve tecrübe olsa gerekir.

İslami El yazmalar Hazinesi Yemen

Yemen’in en önemli özelliği olan kültürel sürekliliğin en canlı şahidi şüphesiz sahip olduğu son derece önemli el yazmalarıdır. İslam dünyasının ilk defa Taha Huseyn önderliğindeki Mısır heyetinin pek çok Mu’tezili temel eserin elyazmalarını Yemen’de keşfetmesiyle bir nebze haberdar olduğu bu hazinelerin, aslında resmi ve özel kütüphaneler bir arada ele alındığında tahmin edilenden daha zengin olduğu anlaşılmaktadır. Zira resmi ve sivil çeşitli uzman ve yetkililerden aldığımız bilgiler, Yemen’deki elyazmalarının tahmini sayısının 50.000’den başlayıp 250.000’lere kadar yükselebildiğini göstermektedir. Bu el yazmalarının bilhassa doğrudan Zeydî-Mu’tezilî mirasa ait olanları harıl harıl neşredilmektedir. Şu ana kadar neşredilmiş olanların bile müstakil bir kütüphane oluşturabilecek boyutlara ulaşmış olduğu görülmektedir. Sadece Yemenlilerin değil, bu mirasa ilgi duyan ve bu alanda çalışmalar yapan oryantalistlerin de bu mirası gün ışığına çıkarmak için birtakım çalışmalar yaptıklarını hatırlatmakta yarar vardır. (Bu alanda yapılan çalışmalar hakkında daha geniş bilgi almak isteyenler, altı kişilik bir heyet halinde Yemen’e ilmi bir ziyaret gerçekleştirmemize de öncülük eden, doktorasını Zeydîler’in Hadis anlayışı üzerinde yapmış olan Yrd. Doç. Dr. Kadir Demirci (Van 100. Yıl Ü. İlahiyat Fak. Hadis a.b.d. ), doktorasını Mu’tezile’nin Hadis anlayışı üzerinde yapmış olan ve bu vesileyle Zeydîlik’in gündeme gelmesine vesile olan Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Hansu (Van 100. Yıl Ü. İlahiyat Fak. Hadis a.b.d) ile Zeydîler’in usû l-i fıkıh anlayışları üzerinde doktora çalışmasını sürdüren Fatih Okumuş’a ( Çankırı Merkez Vaizi) başvurabilirler)

Kadim Kur’an El Yazmaları Hazinesi Yemen

Son yıllarda gerçekleştirilen bir keşif, Yemen’in sahip olduğu el yazmalarının sadece Zeydî-Mu’tezilî mirasa da münhasır olmadığını göstermiştir. Nitekim başkent San’a’daki el-Câmi’u’l-Kebîr’in restorasyonu esnasında çuvallar içerisinde bulunmuş olan dağınık vaziyetteki çeşitli malzeme içerisinde yer alan ve ilk hicri asıllara ait olma ihtimali bulunan Mushaf parçalarının Kur’an tarihi açısından büyük bir önemi haiz olduğu ifade edilmektedir. Yemen hükümetinin Alman hükümetiyle ortaklaşa yürüttüğü bir proje dahilinde, denildiğine göre, yaklaşık 10.000 fragmanlık bu arşivin mikrofilmleri üzerinde çalışma yapmak için Almanya’ya giden meslektaşımız Prof. Dr. Ömer Özsoy’un inceleme imkanını bir türlü elde edemediği bu arşivin bazı parçalarını bizzat görmemizi sağlamaları, bu arşiv üzerinde çalışma yapmak isteyenlere gereken ilgi ve yardımın gösterileceği konusunda gerek Devlet Arşivleri Başkanının, gerek elyazması kütüphanesinin müdürünün fevkalade olumlu bir yaklaşım sergilemeleri, heyet olarak hepimizi fevkalade memnun etmiştir. Bu elyazmalarıyla ilgili söz konusu projede yer alan Batılı ilim adamlarından bazılarına ait bir-iki yazının çevirisi dışında, ülkemizde İlahiyat camiasının henüz gündemine girmemiş olan bu arşiv ilim çevrelerini Yemen’de beklemektedir.

Yemen’de Çağdaş İslam Düşüncesi

Çağdaş İslam Düşüncesi ve İslami İlimler alanında Yemen’in ülkemizde adının pek fazla duyulmamasına bakarak, bu bölgede kayda değer bir hareketlilik ve gelişme olmadığını zannetmek ciddi bir hata olur. Bunun ciddi bir hata olduğunu görmek için bizimki gibi kısa bir ziyaret esnasında yapılacak bir araştırma-inceleme bile yeterli olacaktır.
Öncelikle, bir yandan klasik mirası yeni nesillere aktararak sürdürme çabasında olan Zeydiyye’nin, öte yandan çağdaş gelişmeler karşısında bu geleneklerinden kopmadan nasıl bir yenilenme gerçekleştirebilecekleri konusunda da takdire şayan bir çaba içerisinde olduklarını görmek oldukça sevindirici bir gözlem olmuştur. Hatta bu noktada Zeydiyye’nin – haklı olarak- Sünni ve Şii(imami) geleneğe nazaran, çağdaş İslamî yorum ve çözüm üretme sürecinde kendi geleneklerinin çok daha elverişli bir zemin oluşturduğunun bilincinde olduklarını ve bu hususu bütün İslam dünyasına bir katkı olarak sunma arzusunda olduklarını da belirtmek gerekir. (Geniş bilgi için bkz.Abdullah b. Muhammed b. İsmail Hamîdu’d-Dîn, ez-Zeydiyye, kırâtun fi’l-meşrû’ ve bahsun fi’l-mukevvinât, San’â,2004). Bu amaçladır ki Zeydiyye 2003 yılından itibaren San’a’da üç ayda bir yayımlanan Dirâsât er-Râid adlı, ilmi-fikri-siyasi bir dergi çıkarmaya devam etmektedir. Daha ilk sayılarında ele alının konular bile Zeydiyye’nin meselelere yaklaşımı konusunda fikir verebilecek niteliktedir:

Dirâsât er-Râid

I. sayıda yayımlanan bazı makaleler:
Tecrübe ve Model Arasında İslam Devleti (ed-Devle el-İslamiyye beyne’t-Tecribe ve’n-Nemûzec)
Yemen’deki Siyasi Partiler Haritası (Harîtatu’l-Ahzâbi’s-Siyâsiyye fi’l-Yemen)
İmam el-Mehdî(as) Diyalog ve Birlik İçin Metod(oloji) Sunuyor (el-İmâm el-Mehdî(a) yada’u menheciyyeten li’l-Hıvâr ve’l-Vahde)
Cumhuriyet ve İmamet : Kopuş mu, Süreklilik mi? (el-Cumhûriyye ve’l-İmâme: Katî’atun em istimrâr ?)
Yemen ve Uluslar arası Terör Siyaseti (el-Yemen ve Siyâsetu’l-İrhâb ed-Duveli)

II. sayıda yayımlanan bazı makaleler:

Tecrübe ve Model Arasında İslam Devleti : İran Siyasi Düzeninde Şûrâ ve Ümmet’in Rolü (ed-Devle el-İslamiyye beyne’t-Tecribe ve’n-Nemûzec: eş-Şûrâ ve Devru’l-Umme fi’n-Nizâm es-Siyâsî fî Îrân )
Amerika ve Uluslar arası Terör Siyaseti (Emrîkâ ve Siyasetu’l-İrhâb ed-Duvelî)
İslami Bakış Açısından Su Zenginliği/Kaynakları (es-Serve’l-Mâiyye fi’l-Manzûr el-İslâmî)
Zekat Kanunu: Mülahazalar ve Teklifler (Kânûnu’z-Zekât : Mulâhazât ve Muktarahât )

III. sayıda yayımlanan bazı makaleler :

Dünyadaki Yaygın/Egemen Siyasal Düzenler (en-Nuzum es-Siyasiyye es-Sâide fi’l-Âlem)
Demokratik Tecrübe, Partilerin Rolü ve Kabile(ler)in Etkisi, Başkan Salih’in Yeniden Adaylığı (et-Tecribetu’d-Dîmukrâtıyye, Devru’l-Ahzâb ve Te’sîru’l-Kabîle, iâdetu terşîhi’r-Raîs Sâlih )
Sünnet’in(İslam’daki) Yeri ve İmam el-Hâdî(as) (Mekânetu’s-Sunne’n-Nebeviyye ve’l-İmâm el-Hâdî(a) )
Yemen’deki İsmailîler: Nasıl Düşünürler ve Neye İnanırlar? (el-Beh(e)ra fi’l-Yemen : Keyfe Yufekkirûn ve mâzâ ya’takıdûn?

el-Mesâr

Zeydiyye yurtiçinde olduğu gibi yurtdışında da bazı dergiler yayımlamaktadır. Bunlardan ABD’deki Merkezu’l-Buhûs ve’t-Turâs el-Yemenî tarafından yedi yıldır yayımlanmakta olan el-Mesâr adlı fikrî-kültürel dergiyi burada örnek gösterebiliriz.Mesela 2005 Sonbahar sayısında yer alan makaleler şunlardır:

Di’ân Antlaşmasına Doğru (et-Tarîk ilâ İttifâkıyyeti’d-Di’ân )
İslam’ın Teröre Bakışı (Mevkıfu’l-İslâm mine’l-İrhâb )
Zeydîler (ez-Zuyûd )
Kitâbu’l-Mecâz fî Zikri’l-Mucâz
Kitâbu Hıvâr havle’l-İmâme
The Impact of Jamal al-Din al-Afghani on the Modern Islamic Movement
el-Kelime

Yemen’deki çağdaş İslam Düşüncesini besleyen ve yansıtan dergiler bunlarla da sınırlı değildir. Zira Yemen dışındaki İslam ülkelerinde yayımlanan pek çok İslami dergiye de Yemen’de rastlanması bunu göstermektedir. Bunlardan birisi kapağında kendisini ” İslam Düşüncesi, Çağın Meseleleri ve Medeniyet alanında yenilenme konuları ile ilgilenen üç aylık dergi” olarak tanıtan el-Kelime dergisidir. Lübnan-Bahreyn ortak çabası olarak görünen ve on üç yıldır yayımlanmakta olan bu derginin 51( Bahar,2006). sayısında yer alan bazı yazılar şöyledir:

Siyasi Bağımsızlık Kavramı (Mefhûmu’l-İstiklâl es-Siyâsî )
Arap İslam Kültüründe Mantık: Gelişme ve Engelleme Diyalektiği (el-Mantık fi’s-Sekâfe el-Arabiyye ve’l-İslâmiyye : Cedelu’t-Tatavvur ve’l-İ’âka )
İslam Düşüncesi Yapılarının Yenilenmesi (Tahdîs Ebniyeti’l-Fikr el-İslâmî )
Dinler arası Diyalog : Teolojik Olandan Kültürel Olana (Hıvâru’l-Edyân: mine’l-Lâhûtî ilâ’s-Sekâfî )
Taha Abdurrahman’a Göre Sürekli Yaratıcılık Krizi (Ezmetu’l-İbdâ’ el-Mavsûl ‘ınde Tâhâ Abdurrahmân )
İslam ve Batı Medyası (el-İslâm ve’l-İ’lâm el-Ğarbî )
Gelenek’ten İçtihad’a … Terörü Engelleyecek Olan Fikri Değişim/Geçiş (Mine’t-Turâs ila’l-İctihâd…nakletun fikriyyetun temne’u’l-İrhâb )
İran’daki Muhafazakâr Akıma Göre İslam Devleti Modeli (Nemûzecu’d-Devle el-İslâmiyye ‘ınde’t-Teyyâr el-Muhâfız fî Îrân )
İslam Tarihinde Marjinalle(ştirilenle)r (el-Muhemmeşûne fi’t-Târîhi’l-İslâmî )
Havza-i İlmiyye’de Kelam ve Felsefe’nin Yenilenmesi (Tahdîsu’d-Dersi’l-Kelâmî ve’l-Felsefî fi’l-Havzeti’l-İlmiyye )

Mecelletu Câmi’ati San’â li’l-Kânûn ve’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye

Yemen’in başkenti San’a’daki “San’a Üniversitesi”nin yılda iki defa yayımlamakta olduğu hakemli bilimsel dergisinin Temmuz-Eylül, 2004 sayısında yayımlanmış olan bazı yazılar da, en azından üniversite dergileri konusunda bizlere bir fikir vermesi açısından faydalı olacaktır:

Çağdaş İslam Devletinde Meşruiyetin Kaynağı (Masâdıru’ş-Şer’iyye fi’d-Devleti’l-İslâmiyyeti’l-Mu’âsıra )
Şeriatta Taklid Alanları (Mevâdı’u’t-Taklîd fi’ş-Şerî’a )
Dilencilik Olgusu: İslam’ın Işığında Problem ve Çözümü (Zâhiratu’t-Tesevvul… el-Muşkile ve’l-Ilâc fî Dav’i’l-İslâm )
Çevre ve Kirlilikten Korunması ( el-Bîe ve Hımâyetuhâ mine’t-Televvus)

el-İctihâd

İslamî İlimler ve İslam Düşüncesi alanında yakın komşularımızdan olan Lübnan’dan istifademiz genellikle kaynak eserlerin ucuz baskılarıyla sınırlı kalmış, ama bu bölgedeki çağdaş birikim nedense pek fark edilememiş, dolayısıyla da yeterince yararlanılamamıştır. Bu noktada Lübnan’ın çağdaş İslam Düşüncesine katkısı söz konusu olduğunda asla göz ardı edilemeyecek olan dergilerin başında kuşkusuz el-İctihad gelir. Kendisini “Din,Tolum ve Arap-İslam Yenilenmesi Meseleleriyle İlgilenen Uzmanlık Dergisi” olarak tanıtan, yaklaşık on altı-on yedi senedir üç aylık olarak yayımlanmakta olan ve maalesef yayın hayatına son verdiğini duyduğumuz bu önemli derginin, Yemen’deki kitapçılarda bulabildiğimiz (Kış-Bahar 2003) sayısının muhtevası da, Yemen’in düşünce dünyasında nelerin kendisine yer bulabildiğini göstermesi bakımından bizlere fikir verici niteliktedir. Sözünü ettiğimiz bu sayının kapak konusu ” Dînî ve Fıkhî Yenilenme – Tarihsellik Meselesi-I (et-Tecdîd el-Fıkhî ve’d-Dînî – el-Mes’eletu’t-Târîhiyye- I) ” şeklinde olup, yayımlanmış olan bazı makaleler şunlardır:
Hürriyet, Meşruiyet ve Âidiyet (Konuların)ı Yeniden Düşünme (Tecdîdu’t-Tefkîr fi’l-Hurriyye ve’ş-Şer’ıyye ve’l-İntimâ’ )
Fıkhî ve Dînî Yenilenme (et-Tecdîd el-Fıkhî ve’d-Dînî )
Şehir ve Bölge Mezheplerinden Şahsi Fıkıh Mezheplerine (Min mezâhibi’l-Amsâr ve’l-Ekâlîm ilâ’l-Mezâhibi’l-Fıkhıyye’ş-Şahsıyye )
İslamî Yasamada Aklın Yeri ( Menziletu’l-Akl fi’t-Teşrî’i’l-İslâmî )
Cebr akidesi ve Saltanatın Korunması : Emevîler ve Kaderiye – Yeni Bir Yaklaşım(el-Cebr ve’l-Hıfâz ala’l-Mulk: el-Emeviyyûn ve’l-Kaderiyye – Ru’ye Cedîde )
Mu’tezilî Akıl: Ayrılma ve Bitişme Noktaları (el-Aklu’l-Mu’tezilî : Hudûdu’l-İnfisâl ve’l-İttisâl )
Fıkıh ve Felsefe (el-Fıkhu ve’l-Felsefe )
Kökenci Düşünce ve İlmi Otorite Problematiği (el-Fikru’l-Usûlî ve İşkâliyyetu’s-Sultati’l-İlmiyye )

et-Tesâmuh

Yemen’in komşusu Umân- çoğumuzun zannettiği gibi Ummân değil – tıpkı Yemen gibi kapalı bir toplum olarak düşünülür ve İslam Dünyasının çeşitli bölgelerindeki gelişmelerden ve tartışmalardan uzak kaldığı zannedilir. İşte Umân Vezâratu’l-Evkâf ve’ş-Şu’ûn ed-Dîniyye (Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı) tarafından birkaç yıldır yayımlanmakta olan et-Tesâmuh (Hoşgörü,tolerans) adlı üç aylık İslamî Düşünce dergisi, bu gibi düşüncelerin hem Umân hem de Yemen açısından gerçekleri yansıtmadığını gösteren güzel bir örnek teşkil etmektedir. Zira bu derginin yazarlarının sadece Uman ilim ve fikir adamlarıyla sınırlı kalmayıp, İslam Dünyasının önde gelen düşünürlerine de derginin sayfalarında yoğun olarak yer verilmesi, hem Uman’ın, hem de bu gibi dergilerin boy gösterdiği Yemen’in, hiç te içe kapalı toplumlar olmadıklarını gözler önüne sermektedir. Aslında bu derginin sadece Yemen ve komşusu Umân bağlamında değil, genel olarak İslam Dünyası bağlamında da kayda değer bir düzeyde olduğunu belirtmekte de yarar vardır. Piyasadan temin edemediğimiz için Muessesetu’l-İmam Zeyd b. Ali ‘nin kütüphanesinde mevcut ilk sayılardan fotokopisini çektirdiğimiz bazı makaleleri , derginin temin edebildiğimiz son sayısındakilerle birlikte sunuyoruz:

Çağdaş İslam Düşüncesinin Meseleleri ve Problemleri – Öz eleştirel Bir Yaklaşım (Kadâyâ’l-Fikri’l-İslâmî el-Mu’âsır ve Muşkilâtuhu – Murâca’a Nakdiye li’z-Zât)
Oryantalizmin Söylemi (Hıtâbu’l-İstişrâk)
Anglo-Amerikan Yazılarda Hz. Peygamber’in (s.a.v) İmajı – Metodolojik Bir Giriş ve Örnekler (Sûratu’n-Nebî Muhammed(s.a.v) fi’l-Kitâbâti’l-Anklo – İmrîkiyye – Mukaddime Menheciyye ve Nemâzic )
Almanya’daki İslam Konusundaki Yeni Söylem’e Giriş (Medhal ilâ’l-Hıtâbi’l-Cedîd Havle’l-İslâm fî Almânyâ )
Batı’da Edward Said Algısı (Telakkî Edward Sa’îd fi’l-Ğarb )
Çağdaş Kur’an Okuma Olgusu ve Modernlik İdeolojisi (Zâhiratu’l-Kırâa’l-Mu’âsıra li’l-Kur’ân ve Aydîyûlûciyâ’l-Hadâse )
Mağrib’te Islahçı Akımlar ( Teyyârâtu’l-Islâh fi’l-Mağribi’l-‘Arabî )
Oryantalist Wilfred Madelung İle Söyleşi ( Hıvâr ma’a’l-Musteşrik Wilfred Mâdelûnc)
Tarih ve Tarih Bilinci (et-Târîh ve’l-Va’yu bi’t-Târîh )
İslam Araştırmaları İlmi: İslam Geleneğini Okumak İçin Beşeri Bilimler Yöntemlerini ve Terimlerini Nasıl Uygulayabiliriz? ( Ilmu’l-İslâmiyyât : Keyfe Nutabbiku Menâhice’l-‘Ulûmi’l-İnsâniyye ve Mustalahâtihâ fî Kırâati’t-Turâsi’l-İslâmî )
Foucoult’un İslam’a Yaklaşımı ( Mukârabetu Fûko li’l-İslâm )
Vahiy, Kur’an ve Peygamberlik: Hişam Cu’ayt’ın Kitabındaki Okuyuş Biçimi (el-Vahyu ve’l-Kur’ânu ve’n-Nubuvvetu – Kırâetun fî Kitâb Hişâm Cu’ayt )
Siyasal İslam Düşüncesi: Devlet Üzerine Düşünmenin Gelişimine Dair Bir İnceleme ( el-Fikru’s-Siyâsîyyi’l-İslâmî – Dirâsetun fî Tatavvuri’t-Tefkîr bi’d-Devle )
Siyasî İslamî Bir Düşüncenin Oluşumunda Cemaat’ın ve Siyasi Otoritenin Rolü (Devru’l-Cemâ’ati ve’s-Sultati’s-Siyâsiyyeti fî Tekevvuni Fikrin Siyâsiyyin İslâmiyy )
Çağdaş Arap İslam Düşüncesinde Devlet (ed-Devle fi’l-Fikri’l-‘Arabîyyi’l-İslâmîyyi’l-Mu’âsır)
Anayasal Hukukta ve İslam Düşüncesinde İnsan Haklarının Referans Çerçevesi ( el-Itâru’l-Merci’î li-Hukûkı’l-İnsân beyne’l-Fikri’l-İslâmî ve’l-Fıkhı’d-Dustûrî )
Tekçilik ve Çoğulculuk Arasında İslam ( el-İslâm beyne’l-Âhâdiyye ve’t-Ta’addudiyye )
Çağdaş İslam Düşüncesinde Devlet ( ed-Devle fi’l-Fikril-İslâmiyyi’l-Mu’âsır )
Arap Siyasal Mirası ( Turâsu’l-‘Arabi’s-Siyâsî )
(Kış 2006) sayısının bazı yazıları:
Tabiat,Toplum ve İnsan’da Sabiteler ve Değişkenler ( es-Sevâbit ve’l-Muteğayyirât fi’t-Tabî’a ve’l-Muctema’ ve’l-İnsân )
İslam Düşüncesinde Sabiteler-Değişkenler Diyalektiği ( Cedelu’s-Sevâbit ve’l-Muteğayyirât fi’l-Fikri’l-İslâmî )
Sabiteler ve Değişkenler Arasında Kültürel Kimlik ( el-Huviyyetu’s-Sekâfiyye beyne’s-Sevâbit ve’l-Muteğayyirât )
Modernite ve Yeni Âdetler: Sabiteler-Değişkenler Meselesi ve Yeniden Yapılandırma Konusunda Bir Bakış Açısı ( el-Hadâse ve’t-Takâlîdu’l-Mubtede’a : Ru’ye li-Kadâyâ’s-Sebât ve’t-Tağayyur ve İ’âdeti’t-Teşekul )
Modernite ve Evrensellik: Modernite Yaklaşımında Yerellik ve Küresellik Diyalektiği ( el-Hadâse ve’l-Kevniyye: Cedelu’l-Husûsıyye ve’l-‘Âlemiyye fi’l-Mukârabeti’t-Tahdîsiyye )
Seçkinler ve Sünnetullah Bilinci , Mâlik b. Nebî ve Muhammed Abduh: Rönesansa Dair İbn Halduncu Okuma ( en-Nuhab ve’l-Va’yu’s-Sunenî , Mâlik b. Nebî ve Muhammed ‘Abduh : Kırâe Haldûniyye li’n-Nahda )
İran’da Dini Düşüncenin Mevcut Durumu ( Râhinu’t-Tefkîri’d-Dînî fî Îrân )
XIX.yy’da Tunus’ta Dini Islah Hareketi: Üniversite Planındaki İlgi ve Akademik Üretim (Haraketu’l-Islâhi’d-Dînî fî Tûnis fi’l-Karni’t-Tâsi’ Aşar : el-İhtimâm el-Câmi’î ve’l-İntâc el-Akadîmî : Mukârabe Evveliye )
Mağrib’te Din İşleri Yönetimi ( Tedbîru’ş-Şe’ni’d-Dînî fi’l-Mağrib )

et-Tecdîd

Yemen’de kendine yer bulan dergiler arasında Malezya’da Uluslararası İslam Üniversitesi tarafından yılda iki kere yayımlanmakta olan “et-Tecdîd” dergisinin, mesela terör kavramının istismarına dair Yemen’den Zeydî bir katkının da yer aldığı (Ağustos,2002) sayısındaki bazı yazılara göz atarak, Yemen’de dışa açılmanın boyutları konusunda bir fikir sahibi olabiliriz:

Siyasal Sözleşme ve Siyasi Uygulamanın İlkeleri ( el-‘Akdu’s-Siyâsî ve Davâbitu’l-Mumâraseti’s-Siyâsiyye )
Terör Teriminin Siyasi Kullanımı Fıkhı (Fıkhu’l-İstihdâmi’s-Siyâsî li-Mustalahi’l-İrhâb )
Nass Varken İçtihada Cevaz Yoktur, Kaidesi İle İlgili Açıklamalar ( Kâ’idetu Lâ Mesâğa li’l-İctihâdi fî Mevridi’n-Nassi : Tavdîhât )
Küreselleşme Döneminde Kur’ân-ı Kerim ( el-Kur’ânu’l-Kerîm fî Zemeni’l-‘Avleme )

Kapsamlı bir araştırma ve incelemeden ziyade, kısa bir sürede seçmeye çalıştığımız bazı örneklerden hareketle bile şu hususu rahatlıkla ifade edebiliriz: Yemen sadece coğrafî, tarihî , kültürel ve turistik olarak tanımadığımız bir ülke değil, bütün Müslümanların kardeşliğini ve tek bir “Ümmet” in üyeleri olduğunu ilan eden İslamî öğreti açısından da yakından tanımamız gerektiği halde yeterli ilgiyi gösteremediğimiz bir İslam ülkesidir. Ortaya çıkan bir başka gerçek ise, Yemen’in İslami ilimler geleneği ve İslam Düşüncesi açısından da fevkalade zengin, önemli, sürekli, dinamik ve dışa açık bir geleneğe ev sahipliği yapmakta olduğudur. Bilhassa mahiyeti icabı eleştirelliğe ve yenilikçiliğe açık bir gelenek olan Zeydîlik, sadece Yemen için değil bütün İslam Dünyası için örnek alınması gereken özelliklere sahiptir. (Bu bakımdan şu anda ülkemizde Zeydîlik ve Mu’tezile üzerine hadis, tefsir, kelam ve usûl-i fıkıh açısından birkaç doktora çalışmasının gerçekleştirilmiş, bazılarının da halen sürdürülmekte olması, konumuz açısından sevindirici bir gelişmedir). Dolayısıyla hem kendi ilim ve fikir potansiyelleri itibariyle, hem de İslam Dünyasının çeşitli bölgelerindeki gelişmelere kucak açması hasebiyle, Yemen geçmişte olduğu gibi günümüzde de “Hikmet Yurdu” olmaya devam etmektedir. Bu ise Yemen’i ilim ve fikir, sanat ve kültür, araştırmacı ve inceleme erbabının vazgeçemeyeceği bir ülke yapmaktadır.
Diğer yandan, böylesi önemli ve olgun bir geleneği bugüne kadar kesintisiz sürdürme başarısını gösteren Yemen’in, bu suretle sergilediği” Hikmet” e olan tutkusunun altında yatan , hiç şüphe yok ki, onun İslam’a olan derin bağlılığından, yani ” İmanı ” ndan başka bir şey olamaz. Yoksa uzun asırlar boyunca böylesi bir başarıyı sürdürmesini başka nasıl izah etmek mümkün olabilir?
O halde bugün de hâlâ diyebiliriz ki, İman da Yemen’lidir, Hikmet de !