BEGIN TYPING YOUR SEARCH ABOVE AND PRESS RETURN TO SEARCH. PRESS ESC TO CANCEL

KAFA KARIŞTIRICI, MORAL BOZUCU, AMA CAN ALICI SORULAR

 

Haklılar/Mazlumlar/Mağdurlar , en az , haksızlar ,
zalimler,ğadredenler kadar cesur olmak zorundadır.

Yeryüzünü kasıp kavuran pervasız İSRAİL-ABD- İNGİLTERE şer ittifakına karşı ne yapmalı?
İSRAİL-ABD-İNGİLTERE’NİN ” çıkar merkezli “nefsani-şeytani” cihad’ına karşı İSLAM DÜNYASININ evrensel ahlaki değerler merkezli “ahlakî-Rahmani” cihad’ı, direnişi, protestosu, sivil itaatsizliği, dayanışması, nerede?

Bütün bunları İslam dünyasının yöneticilerinden beklemenin hiç gerçekçi olmadığı ve artık Müslümanlar olarak kendi geleceğimizi kendimizin belirlemesi gerektiği, hemen her gün -son olarak ta Gazze ve Beyrut’ta -tekrar tekrar ispatlanan bir” apriori (bedihî)” hakikat haline geldi. İslam Dünyasındaki çoğu yönetimlerin amacının gerçekte İslam ve Müslümanların geleceği olmadığını, bilakis onların, asıl amaçları kendi statükolarını sürdürmek olan “Batı’nın çıkarlarının bekçileri” olduklarını hala anlamayan kafalar ve görmeyen gözler varsa, son zamanlarda İslam dünyasında yaşananlara bir baksın ve uyansın. Filistin, Afganistan, Irak ve Lübnan’da yaşanan insanlık dışı cinayet ve talanlar karşısında tek bir söz söyleyemeyen yöneticilerin bizleri kurtarması söz konusu olabilir mi?

ABD Ağzıyla Konuşan Yönetimler!
Mesela Mısır- Suudi Arabistan-Ürdün’ün , Filistin ve Lübnan Müslümanlarının meşru temsilcileri arasında yer alan İhvan-ı Muslimîn, Hamas ve Hizbullah’a karşı Amerikan ağzıyla konuşmaları bize bir şeyler söylemiyor mu?

“Büyük Doğu” dan ” Büyük Ortadoğu ” ya !
AKP hükümetinin BOP /GOP projeleri karşısında başlangıçtaki ikircikli tavrının giderek netleşmesi ve ardından bu projelerin ortağı olduklarını açıkça itiraf etmeleri, hatta Dışişleri bakanının bu projelerin siyasi yönü olmadığını iddia edebilecek kadar bizleri saf yerine koyması da mı bize bir şeyler ifade etmiyor?

BOP/GOP için Beyrut’ta merkez ?
Bunlar bizi uyandırmaya yetmiyorsa alın size son bir gelişme daha; BOP/GOP projesini yürütmek amacıyla ABD’nin 10.000.000 dolar, Katar’ın birkaç milyon dolar, Türkiye’nin ise 500.000 dolar koyarak kuracakları “Gelecek (Arapçası:el-Mustakbel)” adlı bir merkez için, Dışişleri bakanının gizli sağ kolu olduğu söylenen “stratejik derinlik” uzmanının (?) yakın adamlarının Türkiye temsilcisi olarak lanse edilmesi (NTV ,21.7.2006, saat:17.10) de mi size bir şeyler söylemiyor?
İslam Dünyasının neo-emperyalist dalga karşısında her alanda bilinçlenmenin ve direnişin yaygınlaşması uğrunda çaba gösteren DOĞU KONFERANSI’nın ilk uluslararası sempozyumu olan ” İstanbul Buluşması” nın yapıldığı tarihlerde (9-13 kasım, 2005), Bahreyn’de yapılmaya çalışılan, ancak başarısızlıkla sonuçlanan ABD yanlısı ” el-Mustakbel” toplantısının isminin aynı olması bir tesadüf mü?

Benden Sonrası Tufan !
Sırf kendi “ebter” politikaları uğrunda İslam dünyasının direniş odaklarını –dünyanın gözleri önünde cereyan eden Bosna katliamına,Filistin işgal ve katliamına,Afganistan işgaline ve Irak işgal ve katliamına seyirci kalan BM’nin kararlarını ciddiye alarak – ” terörist” ilan etmekten çekinmeyen, ABD ağzıyla Hamas ve Hizbullah’ı terörist olarak nitelendiren –bizdekiler de dahil İslam dünyasının birtakım politikacıları ve yöneticileri, bir neşter gibi, bizlerin gözlerine iniş olan perdenin kalkmasına hala yetmiyor mu?

İslam Konferansı Teşkilatı, el-Ezher, Diyanet v.b. de farksız değil mi?
İslam ülkelerinde son zamanlarda sivil toplum kesimleriyle yaptığımız temaslarda yaygın bir şekilde bu ve benzeri kurum ve kuruluşların “resmi kurumlar” olarak hiçbir inisiyatif alamayacağı ve bu gibi kurumlardan ciddi bir şey beklenemeyeceği kanaati sıklıkla dile getirilmektedir.Gerçekten de mesela TC.DİB’nin, açıkça BOP/GOP yanlısı olduğunu ilan eden hükümete rağmen bağımsız hareket edebilmesi ne mümkündür? Yine ABANT Toplantılarının koordinatörlüğünü birkaç yıl üstlenen ve şu anda devlet bakanı görevini yürüten bir hükümet üyesinin, ABD’deki toplantının Wolfowitz gibi Siyonist olarak nitelenen birinin ilişkili olduğu bir kurumda yapılmasını savunması karşısında, DİB’nın hükümetin savunduğu bu projenin dışında kalması, hele ona aykırı bir icraatta bulunması düşünülebilir mi?
El-Ezher’in ise daima yönetim yanında yer aldığı, Fransadaki başörtüsü yasağında Fransanın yasakçılığını meşrulaştırmaya çalıştığı, bazı Ezher ulema(!)sının İslami hareketleri münafıklıkla suçlamaya kadar işi vardırdığı ise bilinmeyen bir şey değildir. Keza 1 Mart tezkeresinin reddi hatırına seçilen son İKÖ başkanının konuşma, beyanat ve icraatlarında hiçbir şekilde BOP/GOP aleyhine veya ona ters tek bir adım atmamaya özen göstermesi, Filistin’i İsrail işgalinden kurtarmak için kurulan İKÖ’nün amacını “İslam Dünyasının kalkınması ve refah düzeyinin yükseltilmesi” şeklinde adeta sekülerleştiren ve gerçek İslami değerlerden uzak bir bakış açısıyla teşkilata misyon biçen bir zihniyetten İslam ve Müslümanlar ne bekleyebilir ki?

İş İşten Geçmeden!
Eğer bütün bunlar acı hakikati görmemiz için yeterli değilse, o zaman iş işten geçip te ,Filistin, Afganistan, Irak ve Lübnan’da yaşananların benzerinin bizlerin de başına gelmesi mi gerekiyor?

Hemen ve Şimdi !
İslam dünyasının- sadece Müslüman olanların da değil, her din,ırk ve kesimden mensuplarının – insanlık açısından yüz kızartıcı bu zulüm ve katliamlara daha fazla maruz kalmasının önüne geçmek için, bugün mazlumların yanında yer almak üzere elimizden geleni yapma yönünde hemen harekete geçmez isek, yarın aynı katliamlara bizlerin de maruz kalmayacağının teminatı olmadığı için, benzer bir akıbete uğramayı daha şimdiden kabullenmiş olacağımızı da bilelim. Katliamı, sömürgeciliği şiar edinmiş olan ve bunu da hiçbir haya hissi duymaksızın alenen savununların karşısına, “Medeniyetler İttifakı” gibi içi boş ve yaptırımı olmayan retoriklerle durulamayacağını artık anlayalım.
İsmet İnönü’ye izafe edilen ” namusluların en az namussuzlar kadar cesur olması gerektiği” tespitini, bütün yeryüzüne teşmil etmedikçe, Harold Pinter’ın “vahşi hayvan” şeklinde nitelendirdiği kontrolsüz gücün önüne geçmek çok zor olacaktır. İşte bu sebepledir ki artık öncelikle Müslümanlar “sivil inisiyatifi” merkeze almak ve bu amaçla çağdaş bir “Hılfu’l-Fudûl(Faziletliler Antlaşması)” yaklaşımını süratle gerçekleştirmek zorundadırlar.