BEGIN TYPING YOUR SEARCH ABOVE AND PRESS RETURN TO SEARCH. PRESS ESC TO CANCEL

ÂHİR ZAMAN RAMAZAN’LARI

 -Zühd, Mücahede ve Mücadele Ayından; Hazımsızlık, İsraf, Şatafat, Gösteriş ve Konformizm Ayına-

Ramazan’a, huzur sıhhat, afiyet ve selametle müspet bir ruh haliyle, güzel bir başlangıç yapmayı ne kadar da özlüyor insan. Ama Müslüman’ın böyle tatlı bir maneviyat ikliminde böylesi Ramazan’lar geçirebilmesi, sadece kendisinin değil, bütün Müslüman’lar da böyle bir iklime kavuştuğu takdirde mümkün, caiz ve ahlaki, hatta İslami olabilir. Yoksa Nurettin Topçu’nun, fakir, ezilen, perişan, katledilen Müslüman kardeşlerinin sırtına basa basa – veya uçakla üzerlerinden uçup giderek- ,onların problemlerinin farkına bile varmadan Mekke’ye giderek yaptıkları haccın hac olamayacağı şeklindeki eleştirisi gibi; aynı durumdaki Müslüman kardeşlerinin problemlerine sırt çevirerek geçirilecek bir Ramazan’ın da İslam’ın istediği Ramazan olmadığını ifade etmek abartılı bir yaklaşım sayılmamalıdır. Zira İslam Dünyası’nın çileleri, Ümmet-i Muhammed’in dertleri bir türlü bitmek bilmiyor, dertlerin biri bitse diğeri başlıyor. Bu durumda, bütün bunlar yokmuşçasına, çoluk-çocuğumuzla, eş, dost ve akrabalarımızla mükellef sofralarda iftar ve sahur yemekleriyle karnımızı tıka basa doldurup, daha sonra da geğire geğire teravih namazlarını kıldıktan sonra, kazandığımız sevapların/puanların(!) hesabını yaparak,  bol hurili cennet hülyalarıyla geçireceğimiz Ramazan’ın ne kadar İslam’ın Ramazan’ı olduğunu insaf ve vicdan sahip her Müslüman’ın kendisine sorması gerekir. Hele; bir hadis rivayetinde “davetlerin en şerlisi” olarak nitelendirilen “fakirlerin çağrılmadığı davet sofraları/iftar sofraları”nın; lüks, hatta lüksün ötesine geçip şatafat ve israfta sınır tanımayan, gösteriş ve israfta birbiriyle yarışan iftar sofralarının, keza saraylarda, köşklerde, ultra lüks otellerde, tesislerde, her biri bir manken gibi çalımla ve kurumla ortalıkta dolaşan “mini etekli, süslü, püslü” personelin adeta Ramazan’a meydan okurcasına  boy gösterdiği iftar sofralarının; öte yandan kapitalizmin arayıp bulamadığı bir nimet haline gelen ve bir sektöre dönüşen “Ramazan programları” nın, “Ramazan eğlenceleri”nin, televizyon ekranlarındaki  “vur patlasın çal oynasın”  programların, Allah’ın Müslümanlardan gerçekleştirmelerini istediği Ramazan ile alakasının olup olmadığını ciddi olarak sorgulamak artık bir zorunluluk halini almış bulunmaktadır.

 

Tekrar tekrar, hatta bıktırırcasına ısrarla vurgulamaktan kaçınmamamız gereken husus şudur: Nasıl ki “İslam’ın şartı beştir” algısı bir yanılsama ve bir sapma ise; aynı şekilde namaz, oruç, hac gibi ibadet/kulluk ifadelerinin sadece fertlerin bedenleriyle sınırlı bir eylem olarak algılanması da bir yanılsama ve sapmadır. Dolayısıyla, dış dünyada olan bitenlere, çevresinde, memleketinde, bölgesinde, hatta gezegende cereyan eden gelişmelere sırt çevirerek kılınan namaz ve tutulan oruç İslam’ın namaz ve orucu olarak nitelenmesi çok zordur. Tam aksine kılınan namazlar, tutulan oruçlar, bizleri, çevremizi yangın yerine çeviren, ülkelerimizi, bölgemizi ve yeryüzünü ateşe veren güçlerle, odaklarla, mücadele etmeye sevk etmedikçe, bizleri dış dünyayı değiştirmek üzere harekete geçirmedikçe, bunlar vazediliş amacını  gerçekleştirmekten uzak, ruhsuz, formaliteye dönüşmüş, Şeriati’nin “karşı Din”i içerisi de yer almaya aday pratikler olarak kalmaya mahkumdur.

Bu dediklerimiz, kesinlikle, pek çoğumuz tarafından ağır, kabul edilemez ve acımasız değerlendirmeler olarak görülecek, pek çoğumuzu rahatsız edecektir. Ama asıl rahatsız edici ve tehlikeli olan, bu değerlendirmelerden rahatsızlık duymamaktır. Rahatsız olan kardeşlerimiz, ortada bir abartı olup olmadığını bizzat görmek için lütfen Kur’an-ı Kerim’i açsınlar ve namaz ve oruç gibi ibadetlerle ilgili ayetleri dikkatle okusunlar, bu ibadetlerin Cenab-ı Hak tarafından niçin emredildiğine bir baksınlar. Baktıkları takdirde göreceklerdir ki, pek çoğumuzun kıldığı namaz namaz değil, tuttuğu oruç ta oruç değildir.

Her Ramazan’ın geçmişe yönelik bir muhasebe vesilesi kılınması söylemi her yıl tekrarlanan yaygın bir söylem değil midir? Öyle ise, işte size farklı bir perspektiften yapılması gereken bir “muhasebe” fırsatı! Bir bizim namaz ve oruçlarımıza bakın, bir de Allah ve Rasulü’nün öngördüğü namaz ve oruca, farkı siz de göreceksiniz. Bu yıl farklı bir Ramazan tecrübesi yaşamamız dua ve niyazıyla.